7 Haziran 2007 Perşembe

Platonik Bir Hikaye!

Gecenin içinde sevgi öksüzü kadavraların platonik hikayesi vardı... Anlatılacakların çoğunu gözler yığmıştı bile dudaklara. Maviye hasret bir bulanıklık vardı denizin sesinde ve geçmişin ürkütücü pençesiydi asılı duran zamanın ensesinde. “Vardı” lığın acısıydı belki de ince dilimlere bölen yokluğu...

Yalnızlığın içinde kalabalık ihtirasların gölgesi vardı. Değerli ne varsa çoktan harcanmıştı bile kaypak ellerinde yüreğin. Yalnız filmlerdi elbet mutlu biten, kara bir ekranda “son” yazmadan önce. Mutluluğun tortusuydu belki kalan,içmeye yeltenmediğimiz bardak diplerinde...

Kurduğumuz cümlelerde bile içimizdeki dehşeti zamansız su üstüne çıkaracak birer denizaltıydı bağlaçlarımız. Bizler değil miydik sanki en güzel sıfatları, bir gün tamlamanın belirsizleşeceğini bilerek isimlerin başına getiren, titrerken en çocuksu yanımız? Marifet en acıyı bulmaktı belki onca kelimenin içinde...

Bir gülün zarafetinde bile içimize batan dikenler vardı. Yalanlar vardı arkasına sığındığımız, duvarlar vardı. Yolda yürürken gördüğümüz o sarışın bebeciğin gülüşünde umudumuz vardı. Işıklarda durmuş karşıya geçmeyi bekleyen o eli bastonlu teyzenin yüzünde geleceğimizin korkusu vardı. İnandıklarımız vardı ve uğruna savaştıklarımız. Maviye hasret bir bulanıklık vardı denizin sesinde ve ana şefkatiydi aradığımız telefonların ulaşılamaz verdiği saatlerde. “Vardı” lığın acısıydı belki de ince dilimlere bölen yokluğu ve kazıyorduk istemeden içimizdeki derin boşluğu...

Yaşamın içinde sonu belirsiz oyunların perdesi vardı. Biz miydik her biri ayrı bir dram oyunlarımızın senaristleri, yoksa figüranlar mıydık sadece uzun bir dramanın içindeki? Yalnız filmlerde idi mutluluk elbet, hani şu kara bir ekranda “son” yazmadan önceki...

Üzerimizdeydi sanki gecenin himayesi...Ve özümüzde saklıydı sevgi öksüzü kadavraların platonik hikayesi!

Düşünmatik: Toprağın neresini kazarsan kaz, bir define bulacaksın. Ancak bir çiftçinin inancıyla kazmalısın! (Halil Cibran)

Mısramatik:
Soğuk namlunun ucunda,
Yaşamak için bir neden arar gibiydi…
Utanmışlığımla sevişirken kana bulanmış kirpikleri,
Maviyi istiyordu deniz gökyüzünden
Ve yeşili çalıyordu gözlerim gözlerinden…
Dokunuşuydu belki de yüreğime saplanan
Serseri bir kurşun tadındaki,
Öğrenemedik ki böyle zamanlarda
Yara almadan sıyrılabilmeyi.
Koşarken yelkovan akrebin peşinden
Biz varmıştık çoktan gece yarısına
O ölmemek için bir neden arar gibiydi
Dayamışken alnını soğuk namlunun ucuna…
Kurtulmak için son bir umutla
Titrek sesiyle haykırdı cesur kadın:
“İki gönül bir olunca
Seyran olurmuş samanlık…”
Ve suskun tetiği çekti korkak adam:
“Olsa bile kaç adım ötede kalır yalnızlık?”

Hiç yorum yok: